II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye
II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye'de Siyasi Hayat
Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok partili siyasi hayata geçiş denemeleri yapılmış fakat bu denemeler başarılı olamamıştır. 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kısa bir süre sonra İstiklal Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Fethi Bey’in 1930’da kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası da yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle kısa bir süre sonra kendisini feshetmek zorunda kalmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından sonra çok partili siyasi hayata geçiş denemelerine ara verilmiş ve 1946’ya kadar meclisteki tek parti Cumhuriyet Halk Partisi ( CHP ), 1950’ye kadar iktidarını sürdürmüştür.
II. Dünya Savaşı’nı demokrasi ile yönetilen ülkelerin ( ABD, İngiltere, Fransa ) kazanması ve Türkiye’nin de bu blok içerisinde yer almak istemesi ile demokrasiye verilen önem gibi nedenlerle çok partili sisteme geçiş süreci hızlanmıştır. Hatta bu nedenle Birleşmiş Milletler Teşkilatının kuruluşu için 1945’te San Francisco’da toplanan konferansa katılan Türk heyeti, tek partili yönetime son verilmesi ve CHP dışında da siyasi partilerin kurulması gerektiğinin açıklamasını yapmıştır.
O dönemin Cumhurbaşkanı İnönü de yaptığı konuşmalarında demokratik sistemdeki en önemli eksikliğin muhalefet partisinin olmamasından kaynaklandığını sıkça dile getirmiştir. Çok partili siyasi sisteme geçişi sağlayan süreç Dörtlü Takrir ( önerge ) ile başlamıştır. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından imzalanan önerge, 7 Haziran 1945’te meclis başkanlığına verilmiş olup önerge, meclise dahi taşınmadan parti grubunda görüşülüp reddedilmiştir.
Dörtlü Takrir sahipleri tarafından mecliste başlatılan tartışmalar sürerken 18 Temmuz 1945’te iş adamı Nuri Demirağ öncülüğünde Milli Kalkınma Partisi ( MKP ) kurulmuştur. Fakat II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan ilk muhalefet partisi MKP, siyasi hayatta çok fazla etkin olamamıştır.
Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, basın üzerinden de CHP’ye yönelik muhalif tavırlarını sürdürmeleri üzerine partiden ihraç edilmiş, bu durumu eleştiren Refik Koraltan da partiden uzaklaştırılmıştır. Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden daha sonra da partiden istifa etmiştir. Bu gelişmelerin ardından Demokrat Partinin temelini atacak olan isimler belli olmuş ve 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti ( DP ) kurulmuştur.
1946 ve 1950 Yılları Arasında Kurulan Partiler;
- Milli Kalkınma Partisi
- Yalnız Vatan İçin Partisi
- Demokrat Parti
- Türk Muhafazakar Partisi
- Liberal Demokrat Parti
- Serbest Demokrat Partisi
- Türkiye Sosyalist İşçi Partisi
- Millet Partisi
- Çiftçi ve Köylü Partisi
- Toprak Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi
- İslam Koruma Partisi
- Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi
Çok Partili Siyasal Hayata Geçiş
Türkiye’deki çok partili siyasi hayat; Demokrat Partinin kurulması ile başlamıştır. Demokrat Parti; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kurulmuş ve başkanlığına ise Celal Bayar getirilmiştir. CHP’den ayrılan milletvekillerinden oluşan DP programı ile CHP arasında benzerlikler bulunmuştur.
DP’nin parti programında, Atatürkçülüğün altı temel ilkesine bağlı kalınacağı belirtilmiştir. CHP’nin devletçi ekonomi anlayışı ile laiklik konusundaki uygulamaları ise dolaylı bir şekilde eleştirilmiştir. Demokrat Partinin parti programı, CHP’den farklı olarak, “siyasette demokrasi” ile “ekonomik hayatta liberalizm” ilkelerine dayandırılmıştır.
5 Haziran 1946’da hükümet tarafından hazırlanan Seçim Yasası Tasarısı, TBMM’de oy çoğunluğu ile kabul edilerek yasalaşmıştır. Buna yasayla seçimlerin, “açık oy, gizli sayım” yöntemiyle yapılmasına karar verilmiştir. Artık mecliste grubu bulunan Demokrat Parti, yöntemin demokratik ve güvenilir olmadığını belirtmiş ve bu tasarıya karşı çıkarak tepki göstermiştir. DP’nin muhalefeti, alınan kararlara tesir etmemiştir. Önceden iki aşamalı olarak yapılan seçimlerin tek dereceli olarak yapılması teklifine ise DP olumlu yaklaşmıştır.
CHP, 1947’de yapılacak olan milletvekili genel seçimlerini bir yıl öne alarak seçimlerin 21 Temmuz 1946’da yapılmasına karar vermiştir. Seçimlerin erkene alınması nedeniyle DP, ülke genelindeki parti örgütlenmesini tamamlayamadan seçimlere katılmak zorunda kalmıştır. 21 Temmuz 1946’da yapılan erken genel seçimde, CHP dışında milletvekili çıkarabilen tek siyasal parti de DP olmuştur. Demokrat Parti; açık oy, gizli sayım yöntemi nedeniyle seçimde usulsüzlüklerin yaşandığını belirterek seçim sonuçlarına itiraz etse de DP’nin yaptığı itirazlar sonuç vermemiştir.1946’da yapılan seçim, Türk siyasi tarihinin tek dereceli ve çok partili ilk genel seçimleri olmuştur.
16 Şubat 1950’de TBMM’de yeni seçim yasası kabul edilmiş ve seçimlerin tek dereceli, gizli oy ve açık sayım esasına göre yapılmasına karar verilmiştir. Seçimler yargı denetimine alınmıştır. Seçimleri yönetmek amacıyla Yüksek Seçim Kurulu kurulmuştur. Adnan Menderes, yeni seçim yasasını “Demokrasinin Sakarya Zaferi” olarak nitelendirmiştir. Fakat DP’nin karşı çıkmasına rağmen seçimlerde çoğunluk sistemi uygulaması devam etmiştir. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler DP’nin zaferiyle sonuçlanmıştır. Böylece 14 Mayıs seçimleriyle, 27 yıl süren tek parti iktidarının ardından, ilk defa halkın oylarıyla Türkiye’de siyasi iktidar değişmiştir.
- Çoğunluk Sistemi= Bu sistemde, her seçim çevresinde geçerli oyların çoğunluğunu kazanan partili veya bağımsız aday milletvekili seçilir.
- Nisbi Temsil Sistem= Nisbi temsil veya orantılı temsil, siyasal partilerin seçimde aldıkları oy oranında parlamentoda temsil edilmelerine olanak veren sistemdir.
Milletvekili seçimlerinin ardından Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş ve 22 Mayıs 1950’de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, DP genel başkanı Celal Bayar’ı cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Refik Koraltan da TBMM başkanı seçilmiştir. Celal Bayar’ın ardından DP genel başkanlığına ise Adnan Menderes getirilmiş ve 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle yeni bir siyasi dönem başlamıştır.
II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye'de Ekonomik Hayat
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tarımsal alanı kalkındırmaya yönelik çalışmalara büyük önem verilmiştir. Fakat hem II. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkileri hem de tarım reformunun uygulanmasını gerçekleştirebilecek nitelikte kadroların olmamasından dolayı önemli bir toprak reformu yapılamamıştır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabul edilmiştir. Bu yasayla arazisi olmayan çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve tarıma açılan toprakların işlenip üretimin artırılması amaçlanmıştır. 1945’ten sonra yaşanan ekonomik sıkıntılar ve DP’nin liberalizmi savunması gibi nedenlerle CHP, devletçi ekonomi modeli uygulamalarını yumuşatmış ve serbest ekonomiye yönelik politikalar başlamıştır.
Recep Peker Hükümeti döneminde de devalüasyona gidilmiştir. 7 Eylül 1946’da Türk Lirası’nın değeri ABD doları karşısında %50 oranında düşürülmüş ve 1 ABD doları 280 kuruş olmuştur. Böylece devletçi ekonomiden liberal ekonomiye doğru ilk adım atılmıştır. Bu devalüasyonla ithalat artırılmaya ve yerli ürünlerin ihracatı kolaylaştırılmaya çalışılmış olsa da üretim ve dış ticarette istenen sonuç elde edilememiştir.
- Devalüasyon= Sözlük manası kıymetten düşme anlamına gelen devalüasyonun iktisadi manası, ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin düşürülmesidir. Devalüasyon özellikle sabit kur sistemi için geçerlidir. Bu sistemde yerli paranın yabancı paralar karşısındaki değeri hükümet tarafından belirlenir ve devalüasyonda hükümet kararıyla ve aniden yapılır.
1945 - 1950 Yılları Arasında Türkiye’de Çalışma Hayatının Düzenlenmesi;
Çalışma Bakanlığı kuruldu. | 22 Haziran 1945 |
İşçi Sigortaları Genel Müdürlüğü kuruldu. | 9 Temmuz 1945 |
İş ve İşçi Bulma Kurumu kuruldu. | 21 Ocak 1946 |
II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye'nin dış ilişkilerinde neler yaşandı?
II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin dış ilişkilerinde bir dizi önemli gelişme yaşandı. İşte bu dönemdeki bazı önemli olaylar:
NATO'ya Katılım ( 1952 ) : Türkiye, Sovyet tehdidine karşı savunma amacıyla, 1952 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ( NATO ) üyesi oldu. Bu, Türkiye'nin Batılı müttefiklerle askeri işbirliği içine girmesini sağladı.
Marshall Yardımı ( 1947 - 1951 ) : Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında ekonomik olarak zor bir durumdaydı. Amerika Birleşik Devletleri'nin uyguladığı Marshall Yardımı ile ekonomik yardım aldı. Bu yardımlar, Türkiye'nin ekonomik toparlanmasına katkı sağladı.
Yunan İç Savaşı ve Truman Doktrini ( 1947 ) : II. Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan'da komünist güçlere karşı başlayan iç savaş, Türkiye'nin de iç işlerine müdahil olabilecek bir tehlike olarak görülüyordu. ABD'nin açıkladığı Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan'a mali ve askeri yardım yapılması kararı alındı.
SSCB ile İlişkiler : Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği ile ilişkiler karmaşık bir hal aldı. Türkiye, Sovyet tehdidine karşı Batılı güçlerle işbirliği yaparken, Sovyetlerle de diplomatik ilişkilerini sürdürmeye çalıştı.
Bağlantısızlık Politikası ( 1960'lar ) : 1950'lerin sonlarından itibaren Türkiye, bağımsız bir dış politika izleme eğilimine girdi. Bu dönemde "Bağlantısızlık Politikası" olarak adlandırılan bir strateji benimsendi. Türkiye, Soğuk Savaş'ta taraf olmaktan ziyade tarafsızlığını korumaya çalıştı.
Avrupa Ekonomik Topluluğu ( AET ) ile İlişkiler : 1959'da Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ankara Anlaşması'nı imzalayarak ekonomik işbirliği ve ortaklık yolunda bir adım attı. Ancak tam üyelik süreci zamanla ilerledi ve Türkiye'nin tam üyeliği 1987 yılında resmi olarak kabul edildi.
Türkiye'nin II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki dış politikası, jeopolitik ve ekonomik faktörlere bağlı olarak çeşitlilik gösterdi. Bu dönem, Türkiye'nin dünya sahnesindeki rolünü yeniden değerlendirdiği ve uluslararası ilişkilerinde yeni stratejiler geliştirdiği bir zaman dilimiydi.
II. Dünya Savaşı Sonrası Türkiye'de Sosyal ve Kültürel Hayat
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de hızlı bir şekilde nüfus artışı yaşanmıştır. Nüfustaki artışın en temel nedenleri; hayat standartlarının iyileşmesi ve sağlık alanındaki gelişmelerdir.
Aynı zamanda 1945’ten itibaren kırsal kesimden kentlere göç yaşanmaya başlamıştır. Tarımda makineleşmenin başlaması, aile içindeki nüfus artışıyla beraber toprakların aileyi oluşturan bireyler arasında bölünmesinden dolayı aileye yetmemesi, şehirlerdeki iş imkanlarının köylere oranla daha çok olması gibi nedenler insanları şehirlere göç etmeye yönlendirmiştir. Bu nedenle Ankara, İstanbul, Adana, İzmir gibi büyük kentler yoğun olarak göç almıştır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra modern baskı ve gazetecilik yöntemleri günlük basına girmiştir. Siyasal ve sosyal hareketliliğin artması ve basınla ilgili ifade özgürlüğünü kolaylaştırıcı düzenlemeler, basının içerik ve sayısal açısından hızla gelişmesine de yol açmıştır. Ayrıca çok partili yaşama geçişle birlikte toplumun siyasete katılımındaki artış, basını da daha zengin bir tartışma ortamına yönlendirmiştir.
Bu dönemde, basındaki ve edebiyat dergilerindeki nitel değişimler, okur kitlesinin artması gibi nedenlerin de etkisiyle edebiyat dergilerinde yoğun bir tartışma ortamı olduğu gözlemlenmiştir. Bu dönemin kültürel hayatına katkıda bulunan edebiyat dergileri; Hisar, Varlık, Mavi, Yeditepe, Pazar Postası, Markopaşa ve Büyük Doğu’dur. Edebiyatta Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın oluşturduğu Garip Akımı ön plana çıkmıştır. Bu akıma bağlı şairler, şiirde her türlü kurala ve kalıplara karşı çıkıp günlük konuşma diliyle beraber sokaktaki insanı şiire sokmuş olsa da edebiyat çevresinde tartışmaları beraberinde getirmiştir.
Roman türünde Anadolu ve Anadolu insanın hayatı toplumcu gerçekçi bir çizgide ele alınıp işleyen birçok eser yazılmıştır. 10 Haziran 1949’da, Devlet Tiyatrolarının Kuruluşu Hakkında Kanun’un çıkarılmasıyla kültürel hayatta önemli bir adım atılmıştır. Devlet Tiyatrosu ve Operası Genel Müdürlüğüne Muhsin Ertuğrul atanmıştır. Devlet Tiyatrolarında Shakespeare, Moliere, Goethe, Çehov gibi yabancı yazarların eserlerinin yanı sıra Ahmet Kutsi Tecer, Oktay Rıfat ve Cevat Fehmi Başkurt gibi yerli sanatçıların eserleri de sergilenmiştir.