Putperestlik nedir, ne demek? Putperestliğin Tarihi Akışı
Bu derece gelişmiş, yazıya, okula-eğitime sahip ve her türlü tarım-sulama teknik ve usullerini kullanan ve matematik-tıp alanında bazı gelişmeler kaydetmiş bir Sümer yahut Sümer-Akad-Babil toplumunun, "bu derece akıl ve mantık dışı din" anlayışının ortaya çıkmasını ve hatta tarihe damgasını vurmasını analiz etmek gerekmektedir.
TEVHİD, PUTPERESTLİĞE NASIL DÖNÜŞÜYOR?
Nasıl oluyor da insanlık; tarihinin Tevhit (İslam) dönemlerini, kısa sürede şirke dönüştürmekle kalmıyor, hızla "akıl-dışı putperestliğe" kayıyor? Bu sebepleri şöyle özetleyebiliriz:
1) İnsanoğlu, gerçekte kutsal olan varlıkları ve şahısları, müşahhaslaştırmak; tasvir ederek nesnelleştirmek ve ona dokunma-yakın olma gibi bir zaaf taşıyor. Bu nedenledir ki, sevdiği şeyleri cisimleştirmekten hoşlanıyor. Böylece kendisiyle, sevdiği şey arasında, "nesnel-maddi bir bağ" oluşturmaya meyilli görünüyor.
2) Bireysel veya toplumsal olarak yaşanan acılar, hastalıklar, çaresizlikler, doğal felaketler ve korkular sebebiyle; insanoğlu sığınacak bir şey arar. Son derece mantıksız ve duygusal bir sarılışla nesnelere yönelir. Bu yöneliş, zamanla "değişip-dönüşerek"; insanlar için inanç veya kutsallık içeren "kült" haline gelebilir. Buna sayısız örnekler verebiliriz. Bir kısım manevi anlam yüklenerek, yarar umulan "kabirler-yatırlar" ve yine bu tarz anlam yüklenen ağaçlara bağlanan çaputlar ve dilekler vs. gibi.
3) İnsanla, Allah arasında bulunan ve amacı, insanlığı "Allah'a teslim olmaya ve O'na ortak koşmaksızın iman etmeye çağırmak olan" Peygamberler ve onlara tabi olanları, ilahlaştırmak; Allah'a ait sıfatları veya bir kısmını, bu Hakk'a çağıran önderlere atfetmek-taksim etmek. İnsanlık tarihi, sürekli bu tarzda Hak'tan, Batıl'a kayışlara şahit olmaktadır. Bu hastalık bugün, bilim ve teknoloji çağında da maalesef insanlığın içinde bulunduğu trajik bir durumdur. İnsanın, insanı en yaygın bir şekilde ilah edindiği bir çağda yaşamaktayız.
4) İnsanoğlunun, "nefsi arzuları", "kendisini sevme-beğenme zaafı" ve bu nedenle de "dünyevi-ticari menfaat" sağlayarak; "güçlü-hükmedici" olma hevesi. Ki, bu oldukça güçlü bir hevestir. İnsan sürekli bu dürtüyle hareket ederek iktidar ve güç peşinde koşmuştur. Bu amacı gerçekleştirmek için de, özellikle toplumu kolayca etkileyebilecek olan "dini ve kutsal değerleri kullanmak", en etkili bir yol olmuştur.
Dinlerin tarihsel bozulma süreci ve bu çağın gözlemi, bu yöntemin sık sık kullanıldığının en açık şahitleridir. Güç ve iktidar sahipleri, bu amacı gerçekleştirmek ve gücü elde tutmak için, dini kendi emellerine hizmet ettirerek; ruhbanları, tarikatları ve mabetleri kullanmaktadırlar. Bu ise dini, gerçek din(Hak) olmaktan çıkararak; ruhbanların ve özellikle de kralların yahut hâkimlerin dini haline getirmiştir.
İSLAM'DAN PUTPERESTLİĞE KAYIŞTA: "CİN-ŞEYTANLAR FAKTÖRÜ"
5) Allah'ın tek ilahlığına dayanan ve Adem'le başlayan Tevhid(İslam) dininin, kısa bir zaman periyodun da bozularak şirke ve giderek çok ilahlı putperestliğe dönüşmesinde; en etkili faktör, cin-şeytanlardır. İnsandan önce yaratılmış, insan gibi sorumlu ve nefis sahibi bu varlıkların temel amacı, insanları saptırmaktır. Adeta var oluş amaçları budur.
Liderleri ise fiili kıyamete kadar yaşama iznine sahip; yani bu anlamda ölümsüz olan cin-İblistir. Kendisi melek boyutuna çıkarılmış-ödüllendirilmiş olan bu şahıs, meleklerin saflığı karşısında kendi aklını beğenerek kibirlenmiş ve böylece "Adem'e saygı emri"ne muhalefet ederek; insanoğlunun ve Allah'ın düşmanı olmuştur. Cennet'ten kovulmuş, yeryüzünde icra-i faaliyete başlamıştır.
Adem'in zürriyeti yeryüzünde çoğalıp yayılırken; o da her bir âdemin peşine bir şeytan takmak için çoğalmış ve cin-şeytan toplumunu(ordusunu) kurmuştur. Şeytan'ın nüfusu ve ordusu, üç yolla artmaktadır: Birincisi, kendi zürriyeti. İkincisi, cinlerden saptırdığı kimselerdir. Şeytan'a(İblis'e) köle olan her cin de şeytandır. Üçüncüsü de, insanlardan saptırdığı-yular taktığı; yani "kendilerine vahyederek yönettiği" şeytanlaşmış insanlardır.
İblis'in ve bugün "ruhsal hiyerarşi" dediği ordusunun, insanlık tarihi kadar eski "kutsal planı!"; insanlığı Hak'tan saptırmak; böylece kendi yönetimi altına almaktır. Bu planı nasıl gerçekleştireceğini, Kur'an'dan biliyoruz.
İblis şöyle diyor: "Tuzak kuracağım", "Sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından geleceğim", "Yular takacağım", "Senin(Allah'a hitap ediyor) muhlis kölelerin hariç, onların hepsini saptıracağım".
Allah (c.c.), şöyle buyuruyor: "Şeytan insanın düşmanıdır", "Şeytan insanların kalplerine vesvese verir", "Şeytan dostlarını korkutur", "Şeytan fakirlikle korkutur", "Şeytan, hayâsızlığı emreder", "Şeytan isyanı emreder", "Şeytanlar aldatmak için yaldızlı laflar ederler", "İnsanların bir kısmı cinlere sığınırlar".
Bu temel bilgi ve bakıştan sonra, insanlık tarihine putperestliğin nasıl damgasını vurduğunu anlamaya çalışabiliriz. Neden Atlantis, Mu, Nuh Kavmi, Mısır, Babil, Ad, Semud, Eski Yunan, Roma, Pers, Hint dinleri; o toplumların bilimsel-teknolojik birikimleriyle ters orantılı bir şekilde, bu kadar akıldışı, mantık dışı ve traji-komiktir? Bunu maddeler halinde şöyle analiz etmekteyiz:
a) Cin-şeytanlar, bizden bir üst boyutta yaşamaktadırlar. İnsanoğlu 4 boyutlu ise onlar 5 boyutludur. Dolayısıyla, Kur'an diliyle; "onlar bizi görüp-gözetir, biz onları göremeyiz." Bu boyut farkından dolayı, bazı üstün yeteneklere sahiptirler: Işık hızına yakın hızları ve buna bağlı zaman ve olay farkları söz konusudur. Sizin için bilinmeyenler, onlar için bilinenler veya olanlardır. Sizin bilemediğinizi, cin-şeytan dostları (medyumlar-kâhinler) bilebilirler. İşte size ruhbanların avantajı!
b) Bu boyut farkından dolayı, yerçekiminden etkilenmezler. Yine Kur'an diliyle, "dumansız ateşten yaratıldıkları"; yani elektron gibi hareket edebildikleri için, bir manyetik güçleri vardır. İblis'in büyüklenmesine sebep olan da bu değil miydi? İblis:"Ben ateşten yaratıldım, topraktan üstünüm!" dememiş miydi? İnsanları etkileyecek bir takım olağanüstü; ses, ışık, görüntü(vizyon) vs. gösterme yetenekleri vardır. İnsanları etkilemek için bunları çokça kullanırlar ve insanlar da bu gösterilerden tarih boyunca etkilenmişlerdir.
c) Yine bu boyut farkının kendilerine sağladığı önemli bir yetenek de; bir alt boyuta inebilmeleri; yani insan veya başka bir canlının formuna girebilmeleridir. İnsanları, tarih boyunca bu yeteneklerini kullanarak etkilemişler ve korkutmuşlardır. İşte insanların tanrıcılık oyununda, bu korkunun büyük rolü vardır.
d) Cin-şeytanlarla aynı gezegeni paylaşıyoruz. Gerçi cinler, diğer gezegenleri; özellikle Mars'ı yaşanmaz hale getirince, biz insanoğlundan önce Dünya'da yaşamaya başlamışlardır. Bugünün bilim çağında bile insanları, uzaylı, başka gezegen veya yıldızlı diye kandırmaya çalışıyorlar. Maalesef başarılı da oluyorlar. İnsanların bir kısmına da, kendilerini ruh ya da melek diye pazarlıyorlar. Yahut da insanların kendilerinin de tanrı olduğu yalanıyla beyin yıkıyorlar.
e) Tarihe dönüp baktığınız zaman, o kaba akıldışı putperestliğin her çeşidinin arkasında cin-şeytanlarının aldatıcı ve yalancı oyunlarının yattığını artık açıkça görebilirsiniz. Gök cisimlerinin; Güneş, Ay, gezegenler, yıldızlar, sayısız nesne-obje putlar, mabetler ve türlü türlü büyücülük oyunları. Hepsinin arkasında saklanan aynı "varlıklar!" Bu oyun o derece komik ki; "put maskeli tanrılar", kendilerine ve hizmetkarları olan ruhbanlara kurbanlar boğazlatıyor ve yemekler ikram ettiriyorlar. Hint putları süt içerse, Babil putları niçin yemek yemesin! Tıpkı İsa ve Meryem heykellerinin ağlaması gibi!
Sonuç olarak diyebiliriz ki; insanoğlu, Allah'tan gelen gerçek vahyi (uyarıyı-bilgiyi) arkasına atarsa, olacağı budur. Tarih boyunca da böyle olagelmiştir.
İnsanoğlu hep şu iki hatayı yapıyor: Ya kibirlenerek, Allah'ı ve vahyini reddediyor. Bunun sonucunda, cin- şeytanların varlığına inanmıyor. Dolayısıyla onların boyut farkıyla ortaya koyduğu, olağanüstü şarlatanlıklar karşısında şaşırıyor ve etkileniyor. Ya da yine gerçek vahyi bozuyor. Gerçek dinin içine felsefi-tasavvufi kavramlar karıştırarak, kendini yüceltme yolunu seçiyor. Böylece cin-şeytanlar, melek postuna bürünerek kolayca kendisini aldatıyor. Uyanıkken ve uykudaki "yaldızlı şeytani övgüleri", kendi kerameti ve fazileti sanıyor. İki durumda da sonuç aynıdır: Aldanma!
Bugün, aynı "varlıklar", tarih boyunca kendi "sahte tanrılıkları" veya arkasına saklandıkları putlar yerine; bu çağ insanının "kendisinin tanrı olduğu yalanını" pompalıyor. Bugünün rahipleri ise, yine medyumlar yahut sözde "ruhsal varlıklarla" iletişim kuran çağdaş elitlerdir. Oyun aynı oyun! Cehalet ise bilim çağına ve bunca gelişmişliğe rağmen aynı cehalet! Tarih sanki hiç durmadan tekerrür ediyor!