Tanzimat ( Islahat ) Fermanı Nedir?
Tanzimat ( Islahat ) Fermanı Nedir?
- TARİH
- Tue, 21 Mar 2023 19:13:10
- Tue, 21 Mar 2023 19:13:10
Tanzimat Fermanının İlanı
Tanzimat reformları Sultan II. Mahmud döneminde başladı. Sultan I. Abdülmecid’in emri ile Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okunan Gülhane Fermanı veya Tanzimat ( تنظيمات ) Fermânı adlı bir hatt-ı şerif veya ferman 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilmiştir.
Tanzimat Fermanı, reformlar, düzenlemeler anlamına gelmektedir. Yani Tanzimat Fermanı ile bir çeşit reform yapılmış ve Osmanlı için bir modernleşme dönemine adım atılmıştır. Tanzimat Fermanı’nın çıkarılmasında ve modernleşme hareketlerinin başlamasında ileri gelen kişiler 1839 - 1855 yılları arasında Mustafa Reşit Paşa, 1850′lerden 1871′e kadar Mehmet Emin Ali Paşa ve Keçecizade Mustafa Paşa’dır. Fuat Paşa 1868′de, Ali Paşa 1871′de hayatını kaybettikten sonra bu yenilenme süreci sekmeye uğramış ve karışıklıklar baş göstermiştir.
Gülhane Fermanı'nın ( 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı ) baş mimarı Mustafa Reşid Paşa
1876 yılında II. Abdülhamit’in tahta çıkması ve ardından Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile Tanzimat Dönemi sona ermiş kabul edilir. Ancak Tanzimat Dönemi’nden sonra da yenileşme hareketleri devam ettiği için Osmanlı Reformu’nun 1922′de Osmanlı’nın yıkılışına kadar sürdüğü söylenebilir.
Tanzimat Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Sosyal Yaşantı
Tanzimat Dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme dönemidir. Tanzimat döneminde Osmanlı bürokrasisi Avrupa’ya bir başka gözle bakmaya başlamıştır. Batılılaşma hareketlerinin dönüm noktası Lale Devri’dir.
Selim’in açtığı çığır, 2. Mahmud ve Abdülmecid ile hız kazansa da ciddi çelişki ve tutarsızlıkları olan bu çığırın memleketi nereye süreceği meçhuldür. Avrupa’yı örnek alanlar, iddialarının aksine, bilim ve teknik alanında değil, kültür ve siyasette, eğlence ve sefahatta taklitten öteye gidememektedir.
Avrupa’ya okumaya gönderilen öğrenciler, sömürgelerden zulümle elde edilen servetler sayesinde zenginleşmiş kentleri görünce komplekse kapılırlar. Kendi ülkelerinin içerisinde bulunduğu problemlerin gerçek sebeplerine inmeden, cazibesine kapıldıkları gardrop Avrupacılığını ülkelerine taşımaya kalkışırlar.
Bürokrasiden kılık kıyafete, eğitimden eğlenceye bir dizi reformlar yapılır. Artık Osmanlı’nın simgesi sarığın yerini fes, şalvarın yerini setre pantolon alır. Fransız mürebbiyeler tutulur, alafranga hayat tarzı Osmanlı konaklarına girer. Tercüme furyası başlar. Mekteplerde, basın dünyası ve edebiyatta Fransız modası ağır basmaktadır.
Bu dönemde, Osmanlı bürokrasisi Avrupa’ya bir başka gözle bakmaya başlamıştır “Lale Devri” batılılaşma hareketlerinin dönüm noktasıdır. Padişah Üçüncü Selim’in açtığı çığır, İkinci Mahmud ve Abdülmecid ile hız kazanır Ama bu çığır, ciddi çelişki ve tutarsızlıkları olan, bu haliyle memleketi nereye süreceği meçhul bir çığırdır. Avrupa’yı örnek alanlar, iddialarının aksine, bilim ve teknik alanında değil, kültür ve siyasette, eğlence ve sefahatta taklitten öte gidememektedir.
Diğer taraftan, bir takım mahfillerin desteğiyle sesini fazlasıyla duyurabilen Batı hayranı bir yazar - çizer ve gazeteci kuşağı vardır. Bunlar, geleneklerle alay eden tiyatro eserleri, kendi medeniyetiyle hesaplaşma iddiasında makaleler, hikayeler ve romanlar yazmaya başlar. Onlara göre yeryüzünde insanca yaşama zemini sağlayan tek medeniyet Avrupa’nınkidir. Bizimkine gelince: bir an evvel terk edilmesi gereken köhne bir medeniyet !..
Avrupa, Jöntürkler denilen bu gençler sayesinde büyük bir fırsat yakalamıştır. Tarihî düşmanını kendi içinden vuracak elemanlar yetiştirmek artık kolaydır. Jöntürkler’e her türlü imkan sağlanır. Onları batılılaşma adına Avrupa’nın çıkarlarına hizmet edecek birer nefer olarak yetiştirirler. Özellikle Fransa’da eğitilen ve çeşitli Osmanlı düşmanı mahfillerce finanse edilen bu gençler, deneysel bilimin dışındaki her şeyi reddeden birer pozitivizm aşığı olarak ülkeye dönerler ve çıkardıkları dergi ve gazetelerle “gerici” diye nitelendirdikleri kurumlarla mücadeleye başlarlar. Bir yabancı uzman şu tarihi tespitlerle olayın vahametini ortaya koyuyor:
“Her yeni reform Avrupa’dan alınıyordu. Avrupa, sanki seli önleyen bentlerin yıkılmış olduğunu görüp, kendi pis tabakasını Osmanlı Devleti’ne boşalttı. Ahlâksız ve sefihler, adalet kaçkınları ve pervasız maceracılar, yaban arısı sürüleri gibi Osmanlı’nın çürük yapılı vücudunu avlayıp yemek için üşüştüler. Türkiye Avrupa‘dan medeniyet istemişti, Avrupa ise ona kötülüklerini gönderdi.”
Her Şeye Rağmen Batılılaşma: Tanzimat
Cemil Meriç Tanzimat’ı, “uçuruma açılan tereddiler dehlizi”; Tanzimatçıları da “gafil bir entelijansiya, sirenlerin şarkılarını dinleyerek diyar - ı küfre yelken açanlar” diye tasvir eder. Şu tesbitler de ona aittir:
“Avrupa’da okuyan, Tercüme Odası’nda yetişen, yeni bir dünyanın iğvalarına herkesten çok maruz bulunan entelijansiya ( aydınlar ), halktan koptu. Sonra başsız kalan kitle, ihtişamlı mazisinden uzaklaştırılmaya çalışıldı.”
Bir batılı olarak B. Shaw’ın tesbiti de ilginç:
“Tanzimat, eski kurumların korunması ve onarılmasına yönelik geleneksel Osmanlı reform kavramı yerine, bu kurumların - bazıları Batı’dan ithal edilmek üzere - yenileriyle değiştirilmesini öngören modern reform kavramını getirdi.”
Peki başarı? Yıkılanların yerine konulanlar Osmanlı’yı kurtarmış mı? Cevabı başka bir Batılı, Henry Coston veriyor:
“Osmanlı Devleti’nin devamı için ne olursa olsun Batı’ya bağlanma eğilimi olan Tanzimat, devletin varlığını ve geleceğini Batı’nın ipoteğine koymakla sonuçlanmış bir harekettir.”
Peki kimdi bu bir milletin ve bir dünya devletinin geleceğini düşmanının ipoteğine koyan Tanzimatçılar? N. Fazıl’ın nitelemesiyle “Ucuzcular. Doğu’yu kaybetmiş, Batı’yı bulamamış çeyrek aydınlar.”
Bu dönemde bazı gelişme ve değişmeler şöyledir:
1727 yılında matbaa Osmanlı devletine getirildi. Bununla birlikte 19. yüzyılın ikinci yarısında, çeşitli dallarda 1687 kitap basılmış durumdaydı. Matbaa sayesinde çok çeşitli kitaplar basıldı.Ve çok sayıda eser Türkçeye çevrildi.Tüm bunlar ülkede okur yazar sayısının artmasına ve kültür yaşamının gelişmesine katkıda bulundu.
19. yüzyılın basın hayatının ilk gazetesi, 2. Mahmut zamanında çıkarılan Takvim - i Vekayidir. 1840'ta Ceride - i Havadis, 1860'ta Tercüman - ı Ahval, 1862'de Şinasi tarafından çıkarılan ilk özel gazete olan Tasvir - i Efkar, 1866'da Filip efendi tarafından yayımlanan ilk dergi, 1862'de Münif Paşa tarafından ilk resimli Türk dergisi olan Mirat çıkarıldı.
Matbaada ilk olarak Vankulu Lügatı adındaki Arapça Türkçe sözlük basıldı.
Edebiyatımıza ilk kez roman, tiyatro, makale, hikaye, anı, sohbet, deneme, röportaj vb. türler girdi.
2. Mahmut, Mehtername nin varlığına son vererek, Avrupadan getirdiği Danizettiye askeri bando kurdurttu.
Kase, ibrik, benekli, meyveli cami ve köşk tasvirleri bu eşyalarda çoğunlukla yer aldı.
19. yüzyılda geleneksel Osmanlı mimarisinden tamamen uzaklaşıldı. Avrupadan alınan Barok tarzı mimari egemen oldu.
19. yüzyılda, geleneksel Osmanlı halkı için yeni bir eğlence anlayışı olarak tiyatro ortaya çıktı. İstanbulun başlıca eğlence merkezlerinden biri olan Şehzadebaşındaki tiyatrolar halkın büyük ilgi gösterdiği yerler haline geldi.Tiyatroda oynayan ilk oyun, Şinasinin Şair Evlenmesi olmuştur. Bu dönemde kurulan tiyatrolardan biri de tuluat tiyatrosu idi. Bu tiyatro, batı etkisindeki tiyatro ile orta oyunun birleşmesinden meydana gelmişti.
Bu dönemde Boğaz kıyılarında ve Göksuda sandal gezileri, ayrı bir eğlence olarak halkın yaşamında yer aldı.
Kahvehanelerde bulunan kerevetlerin yerini iskemleler almış, ortada bulunan havuz kaldırılarak yerine çeşitli tiyatro gruplarının temsil verdikleri küçük bir sahne yerleştirilmiştir.
Kahvehane duvarlarına asılan dinsel içerikli resimler yerine, hürriyet kavramlarının veya müttefik devletlerin imparatorlarının portreleri asıldı.
Köşk - konak yaşamı 19. yüzyılda ağırlığını daha çok hissettirmeye başladı. Zengin aileler, geleneksel yaşantıdan sıyrılıp zamanın daha farklı biçimlerde tüketmeye yöneldiler. Bunun doğal sonucu olarak da adına gece yaşamı diyebileceğimiz bir modern eğlence kültürü gelişti.
Yabancı devletlerin temsilcileri tarafından düzenlenen parti ve balolara, sadece yüksek düzeyde yetkililerin , eşleri ile birlikte gitmesi de önemli değişiklikler arasındaydı. Bunun yanında birkaç ailenin bir araya gelerek dönemin sanatçılarını davet edip aile içi toplantılar düzenlemesi de adet oldu.
19. yüzyıl sonlarında atletizm ve futbol, spor faaliyetleri içinde yer almaya başladı.
20. yüzyılın başlarında Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe spor kulüpleri kuruldu.
Osmanlı Devleti, ilk olarak 1912'de Stockholm olimpiyatlarına katıldı.
Galata Peradaki kahvehaneler, kadın ve erkeklerin birlikte gidebildikleri pastaneye dönüştü.
Sur içi İstanbulunda ve Üsküdar yakasındaki geleneksel Türk kahvehaneleri birer eğlence niteliği kazandı.
Şehzadebaşında artık cami ile tiyatro yan yana aynı mekanı paylaşmaya başladı. İstanbul halkı akşamları namazın kıldıktan sonra tiyatroya gitmeyi alışkanlık edindi.
Caminin gündelik yaşamındaki yeri azalmış, Osmanlı insanı, kazandığı bireysel dinamizm sayesinde İstanbulu yeni bir gözle keşfetmeye başlamıştır. Özellikle Boğaziçi sahilleri, Adalar ve Yeşilköy önemli yerleşim merkezleri olmuştur.
Modernleşme süreci, aile yaşantısı üzerindeki otoriter gelenekleri de zayıflamıştır. Aile büyüğünün temsil ettiği otoriter bir bölümü de olsa ailenin diğer üyeleri arasında bölüşülmeye başlamıştır. Böylece bireyin gündelik yaşamına karşı olan sorumluluğu aile büyüğünün tekelinden çıkmış ; birey, aile yaşantısını daha serbest bir biçimde sürdürmeye başlamıştır. Bu süreç, daha çok üst sınıftaki kadının yaşantısında görülmektedir.
Tanzimat döneminde sosyal hayat
Henüz kadın için tesettür giyim sürmekle birlikte, gündelik yaşamın moda olgusu, giyim kuşamdaki örtünme zorunluluğunu dini bir buyruk olmaktan çıkartan bir çeşit süsleme biçimine dönüşmüştür.
Erkek giyimde ise pantolon moda olmuştur. Batı yaşantısının temsilcileri olduğu kabul edilen eşyayı ithal etmek moda haline gelmiştir.
Geleneksel alçak divan sedirlerin yerini masa, koltuk ve iskemleler aldı. Çatal, bıçak kullanımı gibi yeni batılı adetler benimsedi.
19. yüzyılda gündelik yaşamda teknolojik araçların başında otomobil gelmekteydi.
Daha önce Avrupa’dan ithal edilen ve sonra yerli teknolojide üretilen faytonlar, 19. yüzyılın sonuna kadar İstanbul trafiğinin atlı tramvaylarla birlikte tek ulaşım araçlarıydı.
Yabancı dil öğrenmek gittikçe önemli hale gelmeye ve memuriyette terfi nedeni olmaya başlayınca, varlıklı aileler çocuklarına yabancı dil öğretmek için yabancı mürebbiyeler getirttiler. Bunlar kalfa dadıların yerini almaya başladılar.
Yönetici ve varlıkları kesim, tiyatro ve operaya gitmeye ; Mozart ve Rossini’nin melodilerini dinlemeye başladı.
Ayrı mahallelerde oturanlar, artık iç içe oturmaya başladılar ve kent dışında yeni mahalleler ortaya çıktı.
1855’ten sonra telgraf hatları çıktı.
2. Meşrutiyet Döneminde, telefon günlük yaşama girdi.
Elektrik günlük yaşamda kullanılmaya başladı.Elektrikli tramvay hizmete girdi.
Demir yolu ulaşımını geliştirmek için yeni hatlar döşenmeye başladı.
Evlere numara, sokak, ad verildi.
Ahşap evler yıkılmaya bunların yerine taş binalar yapılmaya başlandı.
Yabancı sermaye, kentlerin belirli merkezlerinde, bankaların çevrelerinde, iş hanlarının inşa edilmesine yol açmış, bedestenler gerilemiştir.
Kentlerdeki yönetim işleri askeri sınıfın konaklarından, yeni oluşan bürokrasi için yapılmış devlet dairelerine aktarıldığı için buralar kentin yoğun olarak yerleşildiği merkezleri durumuna gelmiştir.
Ulaşımda buharlı gemiler ve demir yollarının kullanılmaya başlaması, kentlerde rıhtım, depo, istasyon, postane binalarının yapılmasına yol açtı.
19. yüzyılda köylerin yerlerinde değişmeler oldu.16.yüzyılda belirli sayıda olan ova köyleri 18. yüzyılda çıkan karışıklıklar sonucu nüfusları azalmış , köyler dağlara ve uzaklara çekilmiştir. Bu dönemin aksine 19. yüzyılda dışarıdan gelen göçmenler, Konya, Adana ve kıyı ovalara yerleştiler. Çünkü dış ülkelerle gönderilen tarım ürünleri bu kıyı kentlerinin limanlarından ihraç ediliyordu. Bu durum ovaların ekimini zorunlu kıldı. Bunların yanında, merkezi idareyi güçlendirmek için denetim altına alınmak istenen konargöçerler de ancak bu ovalara yerleştirebilmekteydi. Bu göç dalgaları sonucu ovaların nüfusu ve köy sayısı arttı.
Posta ve karantina servisleri kuruldu.
Yurtdışı seyahatlerde pasaport uygulaması getirildi.
Mahalle ve köylerde muhtarlık sistemi kuruldu.
1821’de Tercüme odası adı ile Türkiye’de ilk yabancı dil okulu açıldı.
2. Mahmut ülkeyi tanıtmak amacıyla yurt gezisine çıkan ilk Osmanlı padişahıdır.
Batı düşüncesini öğrenmek için Avrupa’ya ilk kez öğrenci gönderildi.
İlk Osmanlı kağıt paralarının piyasaya sürülmesi. ( 1840 )
Birinci Osmanlı Meclisi'nin ( 1876 ) prototipi olan Meclis-i Maarif-i Umumiye'nin kurulması. ( 1841 )
Osmanlı milli marşının ve Osmanlı bayrağının yeniden tasarımı. ( 1844 )
1844'te ülke çapında ilk Osmanlı nüfus sayımı. ( sadece erkek vatandaşlar sayıldı )
İlk ulusal kimlik kartları ( resmi olarak Mecidiye kimlik belgeleri veya gayri resmi olarak kafa kartı ( baş kağıdı ) belgeleri, 1844 ).
Loncaların fabrikalarla değiştirilmesi.
Osmanlı Bankası'nın ( ilk olarak 1856'da Bank - ı Osmanî olarak kurulmuş ve daha sonra 1863'te Bank-ı Osmanî-i Şahane olarak yeniden düzenlenmiştir ) ve Osmanlı Menkul Kıymetler Borsası'nın ( 1866'da kurulan Dersaadet Tahvilat Borsası ) kurulması.
Arazi Kanunnamesi ( 1857 ).
Serbesti-i Kürşad Nizamnamesi ( 1857 ) ile özel sektör matbaa ve matbaalarına izin verilmesi.
Eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması ( 1858 ).
Dâhiliye Nezareti'ne bağlı sivillere yönelik bir yüksek öğrenim kurumu olan Mülkiye Mektebi ile İktisadi ve Siyasî İlimler Mektebi'nin kurulması ( Mekteb-i Mülkiye-i Şahane , 1859 ).
Basın ve Gazetecilik Nizamnamesi ( Matbuat Nizamnamesi , 1864 ).
Siviller için bir başka yüksek öğrenim kurumu olan Galatasaray'da Osmanlı İmparatorluk Lisesi'nin kurulması ( 1868 ).
1869 tarihli Vatandaşlık Kanunu, dini bölünmelere bakılmaksızın ortak bir Osmanlı vatandaşlığı.