II. Abdülhamid döneminde devlet tarafından yapılan okullar ve eğitim
II. Abdülhamid döneminde devlet tarafından yapılan okullar ve eğitim
- TARİH
- Tue, 12 Apr 2022 19:06:19
- Mon, 20 Jun 2022 00:34:15
II. Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti’nde birbiriyle bağlantısı olmayan değişik felsefe ve müfredata sahip üç okul sistemi bulunmaktaydı. Bu okullar medrese ve sıbyan mektepleri, Maarif Nezaretine bağlı laik okullar ve özel okullar olmak üzere üçe ayrılıyordu.
II. Abdülhamid devrine intikal eden devlet eğitim sistemi şu şekildedir. Devletin, bir genel eğitim politikası vardır. Bu, hükümette bir maarif nazırının bulunması ve bütçeden eğitim için bir paranın ayrılmasından anlaşılmaktadır. Bu politikanın amacı ise kız ve erkek çocuklara özel olarak ilk, orta ve yüksek kademelerini içeren bir eğitim sistemini geliştirmekti. Bu amaç orta ve yüksek dereceden meslek ve teknik okullar açılmıştı.
II. Abdülhamid Dönemi Eğitim Teşkilatı
1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde düzenlenen merkezi teşkilat yapısı 1872’de bazı düzenlemeler yapılarak I. Meşrutiyetin ilanına kadar devam etmişti. Kanuni Esasi hükümleri arasında eğitimle ilgili hükümler de yer almaktaydı. Birinci Meclis-i Mebusan’ın açılışında, yapılacak her türlü ıslahatın ülkenin her anlamda gelişmesinin sadece ilim ve eğitim sayesinde olacağı üzerinde ısrarla durulmuştu. Eğitim ve Öğretim, Kanun-i Esasi ‘de bir emir olarak devletin görevleri arasında sayılmış ve eğitim düzenlemedikçe, diğer alanlarda yapılacak ıslahatın başarılı olamayacağı belirtilmiştir. Ancak 1877 Osmanlı - Rus Savaşı sebebiyle yaşanan mali sıkıntılar eğitim alanında yapılacak düzenlemelerin ertelenmesine sebep olmuştur. 1879 yılında çağın gereklerine uymakta güçlük çeken Maarif Nezareti modern bir hale getirilmiştir.
II. Abdülhamid döneminde eğitim merkez ve taşra teşkilatı olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Ancak merkez teşkilatının taşra maarifini denetlemede sorunlar çıkması sebebiyle taşra-merkez arasındaki ilişkiyi güçlendirmek amacıyla nezaretteki müfettiş sayısı artırılmıştır. 1886 yılına gelindiğinde ise yeni daireler kurulmuştur. Bunlardan biri müfettişler bölümüne dâhil edilen Milel-i Gayrimüslime ve Ecnebiye Okulları Müfettişliği’dir. Diğeri ise Mekatib-i İdadiye Müfettişlikleridir. Eklenen iki daireden şu sonucu çıkarabiliriz.
İdadi Müfettişliğinin açılması, bu okulların ne kadar arttığını ve teftişe ihtiyaç duyduğunu gösteriyordu. Gayrimüslim ve ecnebiler için müfettişlik açılması ise bu okulların zararlarını engellemek için sürekli denetimin şart olduğunu göstermekteydi. Bu tarihe kadar bu okulların kontrolü ve denetimi yapılamadığından zararlı faaliyetleri etkisini gösteriyordu.
II. Abdülhamid devrinde, eğitim alanında yapılan en önemli hizmetlerden biri de vilayetlere kadar eğitim ulaştırılmasıdır. Tanzimat döneminde İstanbul dışında okullar açılamamıştı. Ancak 1878 yılından itibaren imparatorluğun her köşesine devlet tarafından eğitim hizmetleri yaygın bir şekilde verilmeye başlanmıştı ( Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, 1316:136-146 ).
II. Abdülhamid’in Eğitimle İlgili Görüşleri
II. Abdülhamid devletin güçsüz olduğunun farkındaydı ve bunu birçok defalar ifade etmişti. Devlet, maddi olarak güçsüzlüğü kadar eğitim alanında da güçsüzdü. II. Abdülhamid’in en çok yakındığı konulardan biri de Müslüman halkın cehaleti ve eğitimsizliğiydi . II. Abdülhamid, halkın aydınlanmasına büyük önem veriyordu ve yaptığı işlerin felsefesinde ‘Maarif bütün ilerlemelerin hazırlayıcısıdır.’ Sözü yatmaktaydı.
II. Abdülhamid, tahta geçtiği tarihten itibaren her yerde okul açmıştır. II. Abdülhamid, devletin okullarından yetişecek dindar ve gayretli gençlerin devletin geleceğini inşa edeceğini düşünüyordu. II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin temelini İslamiyet olarak görüyordu. Devletin geleceğini İslamiyet’in gücüne bağlıyordu. Gençlerin İslam ahlakı açısından yetersiz yetişmeleri halinde öğrencilerin ülkenin menfaatini sağlayamayacağı düşüncesi hakimdi .
II. Abdülhamid dönemi, müfredatta İslamiyet’e daha kuvvetli bir vurgu ile birlikte, eğitimde artan bir kurumsal modernleşme sürecini de içermekteydi. Temel modern araçlar olarak kullanılan ders kitapları ve öğretmenlerin mektep içi davranışlarını düzenleyen ayrıntılı nizamnameler hazırlanmıştır. Sultan II. Abdülhamid, devlet okullarında yetişecek gençlerin İslami hamiyete ve devlete sadakate uygun davranış özelliklerine sahip bireyler olarak şekillenmelerini amaçlıyordu. Bu dönemde öğrencilerin İslamiyet vurgusu altında yetiştirilmek istenmesinin altında önemli sebepler yatıyordu.
Yabancı devletler tarafından açılan okullar hangi dine mensupsa öğrencilere derslere o dinin ibadetlerini yaparak başlıyorlardı. Müslüman ailelerin çocuklarını bu okullara göndermek istemesinin en önemli sebebi, bu okulların eğitiminin yabancı dilde eğitim vermesi ve devlet okullarıyla karşılaştırıldığında gerek eğitim yönünden gerekse dersliklerin fiziki ortamı açısından modern oluşu yatmaktaydı. Devlet okullarının sınırlı bütçelerle kurmaya çalıştıkları okullar karşısında yabancı okullarla mücadele etmesi olanaksızdı.
Dönem içerisinde alınan önlemlerden biri de nahiye merkezlerinde açılması düşünülen bölge ilkokullarıydı. Anadolu’da özellikle Doğu Anadolu’da köylerin küçük ve dağınık olması sebebiyle devlet tarafından okul yapılması maddi açıdan bütçeyi zorluyordu. 1896 yılından itibaren bölge ilkokulları önerisi ortaya çıktığında hükümet tarafından yeni usulde yapılacak eğitimin faydalarını da göz önünde bulundurarak maarif bütçesinden maaşları karşılanmak üzere öğretmen bulunması hakkında karar verilmişti.
II. Abdülhamit Dönemi Eğitim Kurumları
Bu dönemde eğitim kurumları ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim kurumları şeklinde sıralanmıştı. 1869 yılı Türkiye maarif tarihinde özel bir öneme haizdir. Bu önemin sebebi ise bu tarihte ilk defa olarak toplu bir şekilde Osmanlı Devleti maarif manzumesinin teşkili düşünülmüş ve bunun içinde bir nizamname hazırlanmış olmasıdır.
Maarif Nizamnamesinin hazırlanmasında Saffet Paşa’nın etkisi büyüktür. Kendisi 1867, 1874, 1875 yıllarında üç defa Maarif Nazırlığı yapmıştır. Maarif Nizamnamesiyle imparatorluk Maarifi düzenlemek istediğinde mevcut durumu şu şekilde ifade edebiliriz. Mevcut okulların çeşitleri ve dereceleri maarifin genele yayılma amacına yeterli ve uygun değildi, yüksek öğretimin faydalı olabilmesi ilk ve orta tahsilin düzgün olmasına bağlıydı ve imparatorlukta sıbyan mektepleri sayısı nüfusa kıyasla yeterli değildi. Bu okulların sayısının az olması yanında sadece din derslerinden oluşan bir program mevcuttu. Maarif Nizamnamesiyle birlikte, eğitim sistemi düzeltilmiş, eğitim şartları iyileştirilerek maarif merkezi ve vilayet şubeleri açılmış, öğrencilerin şevkini artıracak imtihan ve kurallar konulmuştu. Ayrıca bu yeni nizamnameye göre 500 haneli kasabalarda rüştiye, 1000 haneli kasabalarda ise idadi mektepleri açılacaktı.
İlköğretim
İlköğretimin en önemli kolu sıbyan mektepleri ve medreselerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk eğitim ve öğretimin yapıldığı yer sıbyan mektebi olarak adlandırılırdı. Sıbyan okulları, imparatorluğun en ihtişamlı dönemlerinde ihtiyaçlara cevap verebiliyordu. Ancak zaman içerisinde değişen koşullara uyum sağlayamadığından işlevlerini yitirmişlerdi .
Sıbyan okulları yeterli eğitim ve öğretim gereçlerine sahip değildi. Öğretmenler genellikle medrese çıkışlıydılar ancak hemen her bölgede okuma-yazma bilen imam, müezzin gibi kimselerin kendi görevleri yanında öğretmenlik de yaptığı bilinmektedir. 1824 yılında II. Mahmut tarafından ‘Talim-i Sıbyan’ hakkında bir ferman yayınlanmıştır. Bu belgede, Cahilliğin kötülüklerinden ve çocukların çıraklık yerine okula gönderilmesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Bu raporda genel anlamda eğitim ve sıbyan okullarının öneminden bahsedilmiştir. Bu raporun en önemli özelliğini şu şekilde anlatabiliriz.
Eğitimin amacının insanı ahirete olduğu kadar hayata da hazırlaması gerektiği belirtiliyordu. Tanzimat dönemine genel anlamda baktığımızda önemli adımlar atılmıştır, diyebiliriz. Eğitimin yaygınlaştırılması, eğitim işinin artık vakıf ve toplum işi olmaktan çıkarılıp devletin bizzat elinde olması gerektiği anlaşılmıştır . Bu da ileride devleti zorunlu eğitimi uygulamaya doğru götürecekti. II. Mahmut’tan itibaren zorunlu ilköğretim uygulamasında devlet adamları tarafından titizlikle kontrol ediliyordu. Ancak yine de okuma yazma oranında ciddi ilerlemenin sağlandığı söylenemezdi. İlköğretimde yapılan ıslahatı ana özellikleriyle şu şekilde özetleyebiliriz.
Bu dönemde kanuni olarak ilköğretimin zorunluluğu ilan edilmiştir. Merkez ve taşrada ilköğretimin yayılması için çalışılmıştır. Öğretim sisteminde teklik sağlanmış ve iptidai okullarının sayısı çoğaltılmıştır. Devrin siyasi hareketi olarak Müslüman halkın kalabalık olduğu yerlerde ilköğretime ehemmiyet verilmiştir. Bu ise yöneticilerin, Osmanlılık şuuruna hâkim gençler yetiştirmek gayesinde olduklarını gösterir. Açılan gayrimüslim ve cemaat okullarının siyasi ve Müslüman çocukların dini eğilimlerine zarar vermelerini önlemek amacıyla hem açılan okul sayısı arttırılmış hem de gayrimüslim çocukların da bu okullarda okutulması konusunda resmi kararlar alınarak Osmanlılık şuuru yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemin bir diğer önemli özelliği de taşrada Darülmualliminler ( Erkek Öğretmen Liseleri ) açılarak eğitimin kalitesi dönemin zor şartlarında dahi aşılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde ilköğretim okullarını İstanbul ve vilayetler olmak üzere ikiye ayırabiliriz . Vilayetlerde eğitimin durumuna bakıldığında ise; 1869 Nizamnamesi her ne kadar sıbyan okullarının ıslahı konusuna değindiyse de vilayetler konusunda istenilen ıslahat sağlanamamıştı.
Vilayetlere eğitimin götürülmesi ve yaygınlaştırılması II. Abdülhamid devrinde gerçekleştirilebilmiştir. Vilayetlerde eğitime bu denli önem verilmesinin sebebi halkı cehaletten kurtarma çabası olarak düşünülebilir. Arşiv kaynaklarına göre devleti vilayetlerde eğitim atılımına yönelten sebepleri şu şekilde özetleyebiliriz: Eğitimin imparatorlukta yayılmasının ancak iptidai okulların açılmasıyla ve yeni öğretim yapan okulların sayısının artmasıyla sağlanabileceği, imparatorlukta sayıları çok fazla olan fakir çocukların en azından ilk tahsillerini yapmaları gerektiği ve Müslüman çocukların ecnebi okullara gitmelerini önlemek amacı bulunuyordu.
Ortaöğretim
Bu dönemde eğitimin diğer bir kademesi ortaöğretimdir. Ortaöğretim, üç çeşit okulu ifade etmektedir. Bunlar rüştiyeler, idadiler ve sultaniyelerdir. Bu okulların amacı tıp ve mühendishanelere öğrenci yetiştirmektir. İlk rüştiyeler II. Mahmut devrinde sıbyan okullarının ıslahı sırasında ortaya çıkmıştır. Sıbyan okullarının ıslahı için bu okulların üstünde, sınıf-ı sâni adıyla okulların açılmasına karar verilmiştir. Daha sonra açılan bu okullara rüştiye denilmiştir. Rüştiyeler erkek rüştiyeleri, kız rüştiyeleri olmak üzere ikiye ayrılıyordu.
1878 yılı Devlet Salnamesine göre İstanbul’da 21 rüştiye okulu vardır. Bunlardan 12’si erkek, 9’u kızlara ait okullardı. Bu okulların öğretmen mevcudu 167, öğrenci mevcudu ise 1795 idi. 1903 salnamesinde okul ve öğretmen sayıları şu şekildedir, okul sayısı 15’e, öğretmen sayısı 206’ya ve öğrenci sayısı 4237’ye yükselmiştir . 1906 - 1907 yıllarına gelindiğinde ve toplam olarak bakıldığında ülkede 516 Müslüman, 481 gayri Müslim rüştiyesi bulunmaktadır. Gayrimüslim nüfusun daha az olduğundan okul sayısının daha fazla olduğu görülür. İlk idadiler ordu merkezlerinde 1845 yılında açılmıştır ve 1875’de askeri rüştiyeler açılana kadar idadi olmalarına rağmen rüştiye okulu olarak eğitim vermişlerdir.
Sivil alanda ise idadi adı önceden rüştiyelerin altındaki bazı özel sınıflara verilirken 1869 Nizamnamesiyle birlikte idadiler bir orta öğretim kurumu olarak düşünülmüştür . 1876 tarihine kadar taşrada bir, İstanbul’da ise dört veya beş civarında idadi açılabilmiştir. İdadi okullarının önemi bu okullardan yüksek öğretime ait öğrencilerde yetiştiriliyordu. İdadilere bu derece önem verilmesine rağmen istenilen düzeyde okul sayısına ulaşılamamıştır. Bunun en önemli sebebi maddi açıdan yaşanan sıkıntılardır. İdadiler daimi giderleri ve tesis masrafları yüzünden büyük masraflar gerektiriyorlardı.
Sadrazam Sait Paşa mali sıkıntıları çözmek için aşara ek olarak bir maarif vergisi alınmasını sağlamıştır. Bu kaynakla vilayetlerde idadiler açılmıştır. Bu dönemde kız çocukları için idadiler açılmıştır. Münif Paşa’nın Maarif Nazırlığı yaptığı sırada ilk kız idadisi öğretime başlamıştır ( 1880 ). Bu kız idadisinde Avrupa öğretilerine uygun eğitim veriliyor ve sadece Türkçe, kültür dersleri değil, ayrıca dil dersleri de müfredatta yer alıyordu. Ayrıca bu okulda ev işleri de ders olarak gösteriliyordu. Bu okul ancak iki yıl eğitim verdikten sonra ilgisizlik yüzünden kapatılmıştır
Sultaniler
Maarif Nizamnamesine göre Sultanilerin, Darülfünun adı verilen dönemin üniversitesine öğrenci yetiştirmek amacıyla vilayet merkezlerinde açılmasına karar verilmişti. 22 Şubat 1867’de Fransız Maarif Nazırı Victor Duruy tarafından hazırlandığı söylenen bir muhtıra üzerine hükümet İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nin açılmasına karar vermiştir. 18 Eylül 1868 tarihinde okul açılmıştır. Bab-ı Ali eğitim dilinin Türkçe olmasını ısrarla istemesine rağmen eğitim dili Fransızca olarak kabul edildi. 1869 Aralık ayında okulun 622 öğrencisi bulunuyordu. Eğitim kalitesi de umut vericiydi.
Irk ve mezhep bakımından farklı olan öğrenciler arasında bir uyum olduğu görülüyordu . 1876 yılından sonra Mekteb-i Sultani, Müslümanların ilgisizliğine rağmen basın desteğiyle zamanla zengin ailelerin çocuklarını gönderdiği bir okul haline gelmiştir. Bu durumu endişelendirici bulan II. Abdülhamid, Mekteb-i Sultani’ye 1877 yılında Ali Suavi’yi tayin etmiştir. Böylece ıslahat çalışmalarına başlanmıştır. Müslüman öğrenci sayısı arttırılmış ve Türk müdürler atanarak ıslahata bir başlangıç yapılmıştır. Gayrimüslim talebelerin bir bölümünden ücret istenerek terke zorlanmışlardır.
Yükseköğretim
Çağdaş bir Darülfünun kurmak fikri ilk defa olarak 1845’te ortaya çıkmıştır. Bu fikir ancak 1870’de gerçekleşmiştir. Ancak bir yıl sonra kapatılmak zorunda kalmıştır. O dönemlerde bir darülfünun kurulmadan önce öğrenciler üniversite tahsili görmek üzere Avrupa’ya gidiyorlardı. 1898 yılında Vükela Heyeti tarafından Padişaha takdim edilen bir yazıda, Avrupa’ya giden gençlerin nezaret altında tutulamadığından fikirlerine zarar verilebileceği düşüncesiyle Avrupa’ya talebe gönderilmemesi ve İstanbul’da tahsillerini tamamlamaları için İstanbul’da bir Darülfünun açılması teklif edilmişti. Darülfünun ancak 1900 yılında açılabilmiştir.
Yeni Darülfünunda ilahiyat, fen, edebiyat şubeleri bulunmaktaydı. Daha önceden kurulmuş olan tıp ve hukuk mektepleri de Darülfünun’a eklenmiştir . Yükseköğretimin alt kollarından biri de Mülkiye Mektebidir. Tanzimat’ın birinci amacı, devlet teşkilatını Batılı anlamda geliştirmek, devletin çalışmalarını sistemleştirmekti. Bu amaçla yeni yönetim mekanizmasını işletecek öğrenciler yetiştirmek gerekiyordu. Bu amaçla Mekteb-i Mülkiye kuruldu. Bu okuldan mezun olanlara kaymakamlık yanında idadilere müdür atanma imkânı da verilmişti. Bu okul 1859 yılında öğrenime başlamıştır.
Mülkiye Mektebi’nde Fransızca öğrenmek zorunluydu. Mülkiye Mektebi devlet yönetiminin her dalına gereken memurları , belirli bir ölçü altında bu okulu bitirerek mezun olan talebelerden yetiştirmiştir. Mülkiye Mektebi mezunları kaza kaymakamlıklarına, hükümet merkezindeki dairelere ve vilayet merkezindeki kalemlerin başkanlıklarına getirilmiştir. II. Abdülhamid, Mekteb-i Mülkiye’ye özel bir önem vermiştir. Bu okulun ders programlarını ve öğrencilerin ders durumlarını titizlikle takip etmiştir. ( Başarılı öğrenciler her yıl ödüllendirilmiştir).
Açılan okullardan biri de Mekteb-i Hukuktur. Hukuk alanında Tanzimat’tan beri yeni uzmanlara ihtiyaç duyulmaktaydı. Yeni bir hukuk devletinin kurulması ancak modern bir eğitim görmüş hukukçuların yetiştirilmesi ile mümkün olacağı düşünülüyordu. Bu ihtiyacın varlığı ilk defa Abdülmecit devrinde Islahat Fermanı’nın hazırlanması sırasında ortaya çıkmıştır.
Abdülaziz devrinde ise Nizamiye Mahkemeleri kurulmuş ayrıca Temyiz Mahkemesi ile Devlet Şurasının teşkilatlandırılması üzerine Hukuk Mektebi açılması fikri gündeme gelmiştir. 1900 yılında Darülfünun açıldığında Mekteb-i Hukuk, Darülfünun’un dördüncü şubesi olarak kabul edilmişti. Bu okulun öğretimi Mülkiye Mektebi içerisinde olduğundan sıkı bir denetim altında bulunuyordu.
1901 tarihli bir belgeye göre Mekteb-i Hukuk-ı Şahane’den mezun olacak ve kayıt yaptıracak öğrencilerden alınacak ücret miktarı başarı durumuna göre değişiyordu. Bununla birlikte maddi durumu yeterli olmayan öğrencilerden kayıt ücreti alınmayarak kolaylık sağlanıyordu. Mühendis yetiştirmek üzere açılan bu okulun temeli daha önceki dönemlere rastlamaktadır.
1839 yılında bayındırlık hizmetlerini yürütmek üzere Nafia Nezareti kurulmuştur. Bu nezaretin devletin bayındırlık işleriyle ilgilenmeye başlaması sebebiyle mühendis ihtiyacı ortaya çıkmış oldu. Bu amaçla 1867’de Mülkiye Mühendisi ve Islah-ı Sanayi Mektebi adıyla yılda mühendis yetiştirmesi planlanan bir okul açıldı. Bu okul hakkında çok fazla bilgiye sahip olunmamakla birlikte devamı sayılabilecek bir okul açılmıştır. 1874’te Galatasaray’daki Darülfünun-ı Sultani kapsamında Mühendisin-i Mülkiye mektebi açılmıştır.
1875 yılında bu okulun adı Turuk ve Muabir ( Yollar ve Köprüler Okulu ) olarak değiştirilmiştir. 7 Ocak 1876 tarihindeki bir yönetmeliğe göre bu okulun öğrenim süresi dört yıldır. Okulu başarıyla bitirenlere doktor, başarıyla bitiremeyenlere ise daha basit bir sınavla mühendis yardımcısı anlamına gelen kondüktör diploması verilecektir. Sivil hizmetler için teknik eleman eksiğini gidermek amacıyla 3 Kasım 1883 tarihinde Hendese-i Mülkiye açılmıştır. Bu okulun öğretimi Mühendishane-i Berri-i Hümayun’un subay ve hocaları tarafından gerçekleştiriliyordu. Dönemin koşullarında orduda çalışmak daha uygun görüldüğünden ilk zamanlar öğrenci konusunda sıkıntı yaşanmıştır .
Osmanlı devletinde sağlık hizmetleri alanında tıp eğitimi osmanlı devletinin ilk zamanlarında Daru’t –Tıb adıyla Bursa’da inşa edilmiştir. Bu kurum hem hastane hem de tıp medresesi olarak hizmet vermekteydi. İstanbul’un fethiyle birlikte Sahn-ı Seman Medresesi, II. Beyazıd döneminde ise Edirne’de Darü’ş Şifa inşa edilmişti. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise askeri amaçlı olarak pek çok sağlık kurumu açılmıştı. II. Mahmut döneminde Davutpaşa, Maltepe, Tophane, Rami, Topçular da hastaneler bulunmaktaydı. Bu hastaneler ile odunun doktor ihtiyacını karşılamak amacıyla 1827 yılında Cerrahhane ve Tıphane-i amire açılmıştı.
1838 yılında Mekteb-i Tıbbiye açılmış 1839 yılında Tıphane Galatasaray’a taşınmıştı. Sivil doktor yetiştirmek için de 1867 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane adıyla bir yüksekokul açılmıştı. Bu okulun eğitim süresi başlangıçta beş yıl iken daha sonra yedi yıla çıkarılmıştı. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı halkının eğitimde geri kalmaması için hemen her alanda yeni okullar açılmıştı. Bu amaçla açılan okullardan biri de tıp ve eczacılık alanında açılan okuldu. Askeri Tıbbiye Mektebi’nden mezun olan doktorların staj görmelerini sağlamak amacıyla, 1870’de Gülhane Askeri Tababet Mektebi ve Seririyat kurulmuştur. Sonraki yıllarda Tıp Mektebi’nin ıslahatına gidildiğinden Almanya’dan Dr. Dayke getirilmiştir.
Dr. Rider’in çalışmaları için Gülhane Rüştiyesi ve Gülhane Binası hastane olarak verilmiştir. Rider, gerekli tamir ve tadilatı yaptırdıktan sonra burası 150 yataklı bir hastane haline getirilmişti. Gerekli olan fenni tesisat yapıldı. Gerekli işler 4 ay içinde tamamlanarak okul 18 Kanunievvel 1892’de açılmıştır. Bu okuldan mezun öğrenciler daha sonra Almanya’ya gönderildi ve mezun olduktan sonra geri döndüklerinde bu mektepte göreve başladılar.
Osmanlı Devleti’nde bir baytar mektebi kurulması ziraat ve hayvancılık ile geçinen bir devlet olmasına rağmen çok geç açılmıştır. Ülkede Askeri Baytar Mektebi 1848 yılında kurulmuşken, II. Abdülhamid devrine kadar bir baytar mektebi açılmamıştır. 1888 yılında Osmanlı Devleti’nde sadece 8 baytar bulunurken Fransa’da 4000 baytar bulunuyordu . Hükümet baytar yetiştirmek amacıyla çeşitli çözümler geliştirmiştir. Bu amaçla ilk önce Tıp Mektebi’nde veteriner dersleri verilmeye başlanmıştı. Daha sonra ise, 1891’de eğitime Halkalı Ziraat Mektebi’nde devam edilmiştir. Sonraki yıllarda Kadırga’da temin edilen bir binada veterinerlik mektebi kurulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda bir Ticaret Mektebi açılması gerektiği ilk defa 1889 tarihinde Said Paşa zamanında teklif edilmiştir. Bu okulun açılmak istenmesinin sebebi, Müslümanların ticareti iyi bilememelerinden dolayı, ticaret yapamamaları, ayrıca komisyon vasıtasıyla ticaret yaptıklarından da zarara uğramalarıdır.
II. Abdülhamid bir ticaret mektebi açılmadan önce bu okulun müfredatını ve disiplinin ne şekilde sağlanacağı konusunu incelemiştir. 1889 yılında okul Ticaret Nezareti’ne bağlı olarak açılmıştır. Bu okulun açılma amacı özel sektör için girişimci, idareci ve uzman yetiştirmektir. Üç sene süreyle ticaret mektebi olarak devam eden okul sonradan Hamidiye Ticaret Mektebi olarak ismi değiştirilmiştir.
Okulun öğretim süresi rüştiye üstünde olmak üzere dört yıldı, 115 gündüzlü öğrenci ile öğretime devam etmişti. Bu okul, öğrenci azlığı sebebiyle 1888’de kapatılmıştır. İleride tekrar açılacağı söylenmiştir. Bir süre sonra tekrar açılmıştır. Görüldüğü gibi Hamidiye Ticaret Mekteb-i Âlisinde öğretim başlangıçta birkaç yıl kesintiye uğramasına rağmen, süreç içerisinde öğrencilerin etnik dağılımına bakıldığında Müslüman kesimin lehine bir artış gerçekleşmiştir. Bu okulun 1895 - 1896 senesi öğrenci mevcudu 54 müslim, 4 gayrimüslim olmak üzere toplam 58 öğrencidir ( Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul: Matbaa-i Amire, 1316:9 ).
II. Abdülhamid döneminde yapılan yeniliklerden biri de Sanayi-i Nefise Mektebinin açılmasıdır. II. Abdülhamid devrine ulaşan orta öğretim kurumları kız ve erkek okullarıyla, kız ve erkek sanat okullarından ve ziraat mektebinden ibaretti. II. Abdülhamid devrinde bu okulların sayısı artırılmış ve yeni okullar açılmaya başlanmıştır. Osmanlı’da bir güzel sanatlar okulu açılması fikri ilk defa Abdülaziz devrinde ortaya atılmıştır. Aynı dönemde bir müze ve bir müze okulunun açılması güzel sanatlara verilen önemi göstermektedir. II. Abdülhamid devrinde 1881 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Ticaret Nezareti’ne bağlı olarak hizmet vermiştir ( Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul: Matbaa-i Amire, 1321: 101 ).
SONUÇ
II. Abdülhamid döneminde, eğitim reformları büyük bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde ekonomi dış borç yükü nedeniyle iflas sürecine gelmiş olsa da eğitim reformları aksatılmadan devam ettirilmiştir. Dünya ülkeleri bu dönemde eğitim yarışı içerisindedirler. Osmanlı Devleti, Düyun-u Umumiye sebebiyle gelirlerinin kontrolünü kaybetmiş, dolayısıyla eğitim harcamalarını istenilen bir biçimde yerine getirememiştir. Bu durumun II. Abdülhamid dönemi eğitiminin belki de daha iyi seviyelere gelemeyişinde önemli faktörü olduğu gözlerden uzak tutulmamalıdır. Ancak bu konu çok detaylı bir araştırmayı hak etmektedir.
II. Abdülhamid dönemi eğitim anlayışına genel olarak bakıldığında reformcu / modernist yönü ağır basar. Bu dönemde ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin hemen her alanında okulların açılması II. Abdülhamid rejiminin gelişme ve ilerlemeyi doğru anladığını göstermesi bakımından hayli önemlidir. Sultan, Avrupa ve Amerika’nın gelişmişlik düzeyine eğitim ile geldiğinin farkında olmalıdır. Dünyanın önde gelen devletlerinin eğitim ile büyük güçler haline geldiğini tahmin eden sultan, tüm ülkede okullaşma adını verebileceğimiz bir çalışma içine girmiştir. Böyle bir hamle ile ülkenin kalkınabileceğini, büyük güçler ile rekabet edebileceğinin farkında olmalıdır.
Sultan II. Abdülhamid döneminde açılan okullar hemen her alanı yakından ilgilendirir. Örneğin Ticaret Mektebi, Hukuk Mektebi, Baytar Mektebi, Mülkiye Mektebi, Lisan Mektebi v.s. Bunların hepsi bir arada düşünüldüğünde ülkenin ve devletin ihtiyaçlarının ne kadar çeşitli olduğu yakından anlaşılır. Farklı sektör ve amaçlara yönelik açılan bu okul çeşitliliği ile yılların eksiklikleri tamamlanmaya çalışılmaktaydı. Bu kadar farklı okul türü ile Osmanlı Devleti, her alanda ihtiyaç duyulan insan kaynağını sağlama emelindeydi. Buna şiddetle ihtiyaç duyuluyordu.
Osmanlı’nın tekrar güçlenmesi ve dünyanın önde gelen ülkeleri nezdinde kendine iyi bir yer edinebilmesi ancak farklı okul türlerinin varlığı ile ilgiliydi. Sultan II. Abdülhamid döneminde açılan farklı okul türleri, varlıklarını II. Meşrutiyet döneminde ve elbette de farklı isimler altında Cumhuriyet devrinde de sürdürmüştür. Bu okullar günümüz eğitim kurumlarının temellerini oluşturmuşlardır.